Kederli bir coğrafyanın düşündüren dokunaklı romanı: Heder Ağacı
Yara Bende romanıyla 2019 Atilla İlhan Roman Ödülü’nü kazanan ve kısa sürede dikkatleri üzerine çeken Abdullah Ataşçı’dan yepyeni okunası bir roman daha:
Heder Ağacı…
Bu güzel romana geçmeden önce yazarın daha önce Kimse Bilmesin adlı öykü kitabını okuyarak edebiyatıyla tanıştım. Bunu daha sonra Brindar kitabı izlemişti. Şimdi ise geçtiğimiz haftalarda bitirdiğim ve hakkında yazmak için bir türlü fırsat bulamadığım Heder Ağacı romanı var. Romanı okuyup bitirdiğimde “Bunu mutlaka yazmalıyım” dedim kendi kendime.
Abdullah Ataşçı, okurlarına yeni bir maceranın kapılarını açarken; aynı zamanda iyi roman nasıl yazılır ipuçlarını da veriyor. Everest Yayınları tarafından yayınlanan Heder Ağacı ile tanışın.
Abdullah Ataşçı hakkında kısa bir bilgiyi de paylaşalım yeri gelmişken.
Ataşçı, 1973’te Elazığ’da doğdu. ilk, orta ve lise öğrenimini de burada tamamladı. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Öyküleri; Kül, Kum, Yaratı, Yaratım, Öykü Şiir, Felsefeci ve Felsefeyazın gibi dergilerde yayınlandı.
2002 yılında Tek Kişilik adlı öyküsü, Yaba Edebiyat tarafından Hakkı Özkan anısına düzenlenen etkinlikte Teşekkür Belgesi aldı ve Sokaktaki İnsan Öyküleri adlı kitabında yayınlandı. 2006’da yayınlanan Sığ Suyun Balıkları adlı öykü kitabıyla dikkatleri üzerine çekti.
Heder Ağacı, günümüzü anlatan bir roman değil ama yaşadığımız çağa yansımaları olan bir eser olma özelliğini taşıyor. Bazı kitaplar vardır sizi ilk sayfalarda içine çeker ya Heder Ağacı da tam da böyle bir roman. Abdullah Ataşçı, küçüklüğünde dedesinden dinlediği bir öyküden yola çıkarak bu romanı kaleme aldı.
Yazma sürecini kendisinden dinleyelim;
“Birincisi yaklaşık yirmi yıl önce 110 yaşında vefat eden dedemin çocukluğunda ve gençliğinde tanık olduklarını bana anlatmasıydı. Zamanında bunları kameraya kaydetmiştim. İnsanların kolaylıkla birilerini öldürebildiğine, zalimin mazlum üzerinde sonsuz gücü olduğuna yönelik olaylardı anlattığı… İkincisiyse ilk romanım olan Dağda Duman Yeri Yok’ta anlattığım köy boşaltma olaylarının olduğunu söyleyebilirim. Koruculuk sisteminin, insanların zorla göç ettirilmesinin geriye dönük hangi olaylara yaslandığını araştırdığımda Hamidiye Alayları’nın kuruluşuna, yayılışına ve toplum üzerindeki etkisine dair bilgilere ulaşınca Heder Ağacı’nı net bir şekilde yazmaya karar verdim.”
Gerçek ve kurgu arasında olan bir kitap
Abdullah Ataşçı’nın tadına doyulmaz bir üslubu var. Uzun cümle yapısından sakınmış, mümkün olduğunca okuru kitabın içinde tutmuş. Romanı okurken dikkatimi çeken ise Ataşçı’nın olaylar arasında kurduğu bağın sayfalarca aynı tempoda sürmesiydi.
İyi edebiyat budur…
Hem tarih hem edebiyatı bir arada harmanlamış Ataşçı.
Sayfa: 375
Kitabın tanıtım bölümünde şu ifadeler kullanıldı;
“İnsana nefes olan insan değildir”
“İnsana nefes olan insan değildir. En küçük bir kavgada dahi birbirlerinin canlarına okuyuşları, zayıf gördükleri kardeşlerinin topraklarına el koyuşları, canları istedi diye arzularına yenik düşüp gencecik kızları dağlara kaldırışları, savunmasız sübyancıklara rezilce sulanışları, bir arktaki incecik su için kanlarını oluk oluk akıtışları mı nefes almaktır? Bir köpek insana yoldaştır evet, bir keçi, bir arı, bir yılan, bir ot, bir taş bile insana yoldaştır da insan insana yoldaş değildir. İnsan zordur çünkü, tabiattaki her bir varlığa yüktür, hatta dilim varmasa da evet, ölümdür.”
Bir dönemin panoraması
Devir zamanı, tahtta ise Sultan İkinci Abdülhamit var. Kurduğu Hamidiye alayları sayesinde Doğu ve Güneydoğu’da ağalık sistemi üzerinde hakimiyet kuran bir dönemin panoramasını sunan Heder Ağacı’nı çok seveceksiniz.
Romanda Sultan Abdülhamit’ten güç alan ağaların (Ki bu ağalara karşı olan ağalar da var) toplum üzerinden kurdukları baskıyı okuyacaksınız. İnsanları öldüren, yerlerinden yurtlarından söküp atan, evlerini ataşe veren, ve hatta kadınlara, kızlara tecavüz eden ağa ve adamlarının acımasızlığını Heder Ağacı’nda göreceksiniz.
Ama her Firavun’un bir de Musa’sı var…
Bu Musa da İshak’tan başkası değil. Sevdiği kız ve ailesi ağa tarafında öldürülünce intikam ateşiyle yanıp tutuşan İshak, çareyi dağlarda bulur. Kısa sürede kendisi gibi ağa zulmünden sevdiklerini kaybeden; ötekileştirilen başka isimler de katılacaktır.
Bir insan başka bir insana neden bu kadar kötülük yapar? Romanın üzerinden durduğu asıl soru budur. Okurlar da romanı okurken bu sorunun peşine düşecektir. Kimsesiz ve mazlum olmak aynı zamanda kendilerine yapılacak olan kötülüklerin cisi mi?
Kana kan değil, kimin dişi kime geçiyorsa düsturunu anlatıyor Heder Ağacı. Bir aşiretin üç kuşak çatışmasını anlatan Abdullah Ataşçı, bizleri 20.yüzyıl İstanbul’unda gezintiye çıkartıyor. Osmanlı Devleti’nin çalkantılı dönemine bizi götüren Ataşçı, okurlarına edebiyat zevkini tattırmanın yanında tarih bilgisini de aşılıyor.
Yazar Abdullah Ataşçı
Dönem romanı
Aşk uğruna türlü badireler atlatan; saray için çalışan ve istihbarat toplayan aşiret mensubunun da öyküsünü okuyacaksınız. Padişaha yüksek sadakatle bağlı olan ağaların arkalarına aldıkları sınırsız güçle her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu kendilerinde buldukları bir dönem romanıdır Heder Ağacı.
Heder Ağacı’nı okurken geçmişi yaşayacak, günümüzle bağ kuracaksınız. Zaten yazarın bir bakımdan anlatmak istediği de tam olarak budur. Okuru günümüz ve geçmiş arasında bir muhasebeye tabii tutuyor ve reçetesini biz okurlara bırakıyor. Abdullah Ataşçı; sadece roman yazmadı toplumun derin yaralarından olan konuyu deşerek bizi romanla baş başa bırakıyor.
sayfası için iletişim: