Küresel diplomaside yeni merkez Çin mi?
Çin son dönemde peş peşe birçok ülkeden üst düzey yetkiliyi ağırlıyor. Pekin yönetimi, 23 Temmuz’da Filistinli grupları bir araya getirerek arabuluculuk başarılarına yenisini ekledi. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba da bugünlerde Rusya ile olası barış sürecini görüşmek için Pekin’de. Çin’in özellikle son yıllarda hız kazanan diplomasi atağı dikkat çekiyor.
Aralarında 2006’dan bu yana Gazze’yi kontrol eden Hamas ve Filistin Yönetimi’nin başındaki El-Fetih’in de olduğu 14 Filistinli grup dün Çin’in arabuluculuğunda “Pekin Deklarasyonu”nu imzaladı.
Taraflar, son anlaşmayla İsrail-Gazze savaşının ardından “ulusal uzlaşı hükümeti” kurulması ve Gazze’yi bu hükümetin yönetmesi konusunda mutabık kaldı.
Deklarasyon şimdilik sadece kağıt üzerinde, ne zaman ve nasıl uygulanacak henüz belli değil. Ancak yine de, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’de düzenlediği saldırılar ve sonrasında İsrail’in Gazze’de büyük bir askeri operasyon başlatmasından bu yana Filistinli gruplar arasındaki en kapsamlı mutabakat.
Anlaşmanın arka planında, Çinli diplomatların aylardır Orta Doğu’da yaptığı temaslar var. Pekin, Mayıs’ta Çin-Arap Ülkeleri İşbirliği Forumu’na ev sahipliği yapmıştı.
Çin, 2023’te Suudi Arabistan- İran ilişkilerinin 7 yıllık aradan sonra normalleşmesinde önemli rol oynamıştı. Pekin yönetimi, Şubat 2022’den bu yana süren Rusya-Ukrayna savaşının son bulması için de çaba harcıyor. Çin, İsrail ve Hamas arasında ateşkes sağlanması için de taraflar arasında mekik diplomasisi yürütüyor.
Çin arabuluculukta neden ön plana çıktı?
Tarafların arabuluculuk için ABD, Batılı ülkeler ya da bölgesel aktörler yerine Çin’i tercih etmesi, küresel diplomatik eksenin doğuya kaymaya başladığının işareti olabilir.
Brüksel merkezli Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi’nden Dr. Ceren Ergenç’e göre bunun altında, Pekin’in “Küresel Güney” olarak adlandırılan gruptaki ülkelere yönelik yaklaşımı yatıyor.
BBC Türkçe’ye konuşan Ergenç, “Çin, Orta Doğu’ya bir süredir sadece ekonomik bir dış güç olarak değil, ABD’ye benzer şekilde diplomatik bir güç ve dost ülke olarak girmeye çalışıyor” dedi.
Ergenç ayrıca Çin’in “emperyalizm karşıtı” bir söylem benimseyerek, kendisini ABD ve Batılı ülkelere alternatif “dostane bir süper güç” olarak tanımladığını vurguladı.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Dış Politika Program Direktörü Gülru Gezer de, Çin’in özellikle Suudi Arabistan-İran normalleşmesi ve Suriye’nin geçen yıl Arap Birliği’ne dönmesinde oynadığı rolün ardından, Orta Doğu’da güvenilir bir arabulucu olarak görülmeye başladığını belirtti.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Gezer, “Çin artık sadece ekonomik bir süper güç değil, aynı zamanda siyasi ve diplomatik bir süper güç olma hedefini de güdüyor. Orta Doğu’da Filistinliler arasındaki uzlaşıya arabuluculuk etmesi bunun en son örneği” dedi ve ekledi:
“Bu arabuluculuk girişimlerinin, Çin’in sadece Orta Doğu’da değil, tüm dünyada diplomatik ve siyasi olarak ‘Ben varım’ demesinin tezahürü olduğunu düşünüyorum.”
Pekin neyi farklı yapıyor?
Dr. Ceren Ergenç’e göre arabulucu arayışındaki ülkeler, potansiyel çıkar çatışmaları olan bölgesel aktörler yerine Orta Doğu’ya coğrafi olarak uzak olan Çin’i tercih ediyor.
Ergenç bunun nedenini “Taraflar, Türkiye ve diğer bölgesel güçler yerine, dışarıdan ve dostane açıklamalar yapan Çin’in arabuluculuğunu tercih ediyor. Aynı zamanda Çin bu tip diplomatik destek verdiği Orta Doğu ülkelerine, diplomatik sorunun çözülmesi sonrasında ekonomik yardım da vadediyor” diye açıkladı.
Ergenç, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin’in maddi destek vaadinin, taraflar için hem teminat hem de meşruiyet kaynağı olarak görülebileceğini söyledi.
“Filistinli gruplar arasındaki arabuluculuk süreci buna iyi bir örnek teşkil ediyor” diyen Ergenç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Filistin için de Suriye benzeri bir durum olabilir. Gazze savaşını durduracak tek atımlık bir diplomatik girişim değil, sonrasında yeni kurulacak hükümetin meşruiyetini güçlendirecek bir vaat olabilir. Bu açıktan söylenmedi ama üstü kapalı biçimde dile getirilmiş olabilir.”
Gülru Gezer ise yıllardır sorunlarını çözemeyen ülkelerin, farklı bir perspektif arayışıyla Çin’e yöneliyor olabileceğini söyledi.
Pekin Deklarasyonu üzerinden örnek veren Gezer, “2002 Arap Barış Girişimi’nden bu yana hem bölge ülkeleri, hem Avrupa, hem de ABD Filistin meselesini rafa kaldırdı. Filistinli gruplar ‘Biz her şeyi denedik, farklı ülkelerin farklı çözümlerini denedik. Çin daha dürüst bir arabulucu olabilir mi?’ düşüncesiyle belki de Çin’e bu şansı tanımak istemiş olabilir” dedi.
Arabuluculuk siyasetinin sınırları ne?
ABD’de 5 Kasım’da başkanlık seçimleri yapılacak. Yeni başkan 20 Ocak 2025’te yemin ederek göreve başlayacak.
2014-2017 arası Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu olarak da görev yapan Gülru Gezer’e göre ABD’de kim başkan seçilirse seçilsin, ülkenin Çin politikası büyük ölçüde aynı kalacak.
Gezer, “Çin, İran ile ortak. Rusya’ya destek sağlıyor. ABD, Çin’e karşı ya sorunlu meseleleri kenara ayırdığı bir siyaset izleyecek, ki doğrusu budur, ya da Pekin’i tam anlamıyla birçok cephede karşısına alacağı bir durum ortaya çıkacak. Bu da küresel çapta Soğuk Savaş dönemindeki ABD-Sovyetler Birliği benzeri bir rekabete yol açabilir” dedi.
Gezer’e göre Çin’in diplomatik atağının arkasında, ABD ve müttefiklerine karşı yürüttüğü küresel güç mücadelesinin de rolü var:
“İkinci Dünya Savaşı sonrası sistem aslında ABD ve Batı’nın bir nevi dayattığı bir sistem. Ama artık zaman çok değişti. Çok taraflılık ve çok kutupluluğa evrilen bir süreç var. Dünyanın dört bir yanında bu sürecin sancılarını yaşıyoruz. Çin, ABD’nin kurduğu ve dayattığı uluslararası sisteme meydan okuyor.”
Dr. Ceren Ergenç’e göre ise Çin kendisini, “Neo-emperyalist olarak tanımladığı NATO’ya karşı Küresel Güney’in dostu bir süper güç” olarak konumlandırıyor.
Çin, 2000’lerin başında Kuzey Kore ve Güney Kore arasında barış sağlanması için ABD, Rusya ve Japonya’yla birlikte müzakereler yürütmüş ve görüşmelere ev sahipliği yapmıştı. Altılı müzakereler, 2009’da Kuzey Kore’nin masadan kalkmasıyla sonlanmıştı.
İlgili haberler